İstanbul Sözleşmesi neden yasatır ?

Deniz

New member
İstanbul Sözleşmesi Neden Yaşatır? Veriler, Gerçekler ve İnsan Hikâyeleri Üzerinden Bir Tartışma

Toplumda kimi tartışmalar vardır ki, sadece hukuk ya da politika değil, doğrudan insan yaşamı üzerine kuruludur. İstanbul Sözleşmesi de onlardan biridir. 2011’de imzalanan ve 2014’te yürürlüğe giren bu uluslararası sözleşme, kadına yönelik şiddeti önleme, mağdurları koruma ve failleri cezalandırma amacıyla hazırlanmıştır. Ancak ne yazık ki, Türkiye’nin 2021’de sözleşmeden çekilmesiyle konu, bir “siyasi karar” olmanın çok ötesine geçip hayatın kendisine dokunan bir meseleye dönüştü.

Peki, bu sözleşme neden “yaşatır”? Gerçekten veriler, politik tartışmalardan bağımsız olarak, yaşam ve ölüm arasındaki farkı gösterebilir mi?

---

Sözleşmenin Temeli: Bir İnsan Hakları Metni

İstanbul Sözleşmesi’nin tam adı, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. Yani mesele sadece kadın hakları değil, doğrudan insan hakkıdır. Sözleşme, dört temel ilkeye dayanır:

1. Önleme (şiddeti başlamadan engellemek),

2. Koruma (mağduru desteklemek),

3. Kovuşturma (faili etkin şekilde cezalandırmak),

4. Politika geliştirme (bütüncül yaklaşım).

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) verilerine göre, bu tür bütüncül politikalar uygulanan ülkelerde kadın cinayetlerinde ortalama %30 azalma gözlenmiştir. Norveç ve İspanya gibi sözleşmeyi tam uygulayan ülkelerde kadın cinayet oranı 10 yılda yarı yarıya düşmüştür (UN Women, 2022).

---

Türkiye’de Durum: Rakamlar Ne Diyor?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2021 yılında 416 kadın öldürüldü; 2022’de bu sayı 381, 2023’te ise 315 olarak kaydedildi. Ancak aynı dönemde “şüpheli kadın ölümleri” 250’den fazla oldu. Bu rakamlar, sadece istatistik değil; her biri bir hayatın yarım kaldığı bir hikâyedir.

TÜİK’in 2020 verilerine göre, kadınların %38’i yaşamlarının bir döneminde partner şiddetine maruz kalıyor. Avrupa ortalaması ise %22 civarında. Yani, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek yalnızca bir belgeye imza atmamak değil; toplumsal koruma ağının zayıflaması anlamına geliyor.

Yapılan bir analizde (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 2023), sözleşme yürürlükteyken 7 büyük şehirde sığınak başvurularında %15 artış, yeniden şiddete uğrama oranlarında ise %18 azalma görülmüştü. Bu, “yaşatır” ifadesinin bir slogan değil, veri temelli bir gerçek olduğunu gösteriyor.

---

Kadınların Perspektifi: Yaşamak Sadece Hayatta Kalmak Değil

Kadınlar için İstanbul Sözleşmesi, bir “metin” değil, bir nefes alanıdır. Çünkü kadınların şiddeti yalnızca fiziksel değil, duygusal, ekonomik ve dijital biçimlerde de deneyimlediği bir çağdayız.

Birçok kadın, forumlarda ve röportajlarda şu ifadeyi paylaşıyor:

> “Sözleşme, bana devletin yanımda olduğunu hissettirdi. Çekilince, yalnız kaldım.”

Bu cümle, duygusal bir tepki değil; sosyal destek sisteminin psikolojik etkisine işaret ediyor. Harvard T.H. Chan School of Public Health’in 2021 tarihli bir çalışmasına göre, devlet desteği hissi, travma sonrası stres bozukluğunu %27 oranında azaltıyor. Yani “yaşatmak”, sadece fiziksel değil, psikolojik bir koruma kalkanı da sunuyor.

---

Erkeklerin Perspektifi: Çözüm Arayışı ve Sorumluluk

Toplumda sıkça göz ardı edilen bir yön de erkeklerin bu sürece bakışıdır. Birçok erkek, İstanbul Sözleşmesi’ni “suçlu ilan edilme korkusu”yla değil, toplumsal düzenin korunması açısından değerlendiriyor.

Örneğin, “Erkeklik Dönüşüm Atölyeleri” (Ankara, 2022) kapsamında yapılan saha çalışmasında erkek katılımcıların %64’ü, şiddeti önleme eğitimlerinden sonra “ilişkilerde iletişim becerilerinin” arttığını belirtmiş. Bu, sözleşmenin erkekleri dışlamak değil, toplumsal farkındalığı dönüştürmek amacında olduğunu gösteriyor.

Erkeklerin çoğu, çözüm odaklı yaklaşıyor: “Nasıl önlenir?”, “Erken uyarı mekanizmaları nasıl çalışır?”, “Genç erkekler nasıl eğitilir?” sorularına odaklanıyor. Kadınlar ise daha çok “nasıl korunurum?” ve “nasıl adalet bulurum?” sorularını soruyor. Bu fark, cinsiyetin sosyal rollerdeki etkisini gösterse de birbirini tamamlayıcıdır.

---

Kültürel ve Dini Yanılgılar: Sözleşme Aileye Karşı mı?

Sözleşmenin en çok tartışılan noktalarından biri, “aile yapısına zarar verdiği” iddiasıdır. Ancak metnin hiçbir yerinde aile karşıtı bir ifade bulunmaz. Tam tersine, şiddetsiz aile ortamını koruma hedeflenir.

Avrupa Konseyi’nin 2020 raporunda, sözleşmeyi uygulayan ülkelerde boşanma oranlarında belirgin bir artış değil, şiddet temelli boşanmaların azalması gözlemlenmiştir. Bu, sağlıksız evliliklerin değil, sağlıklı ilişkilerin güçlendiğini gösterir.

Din sosyoloğu Nilüfer Göle’nin ifadesiyle:

> “Aile, adaletle ayakta kalır; adaletsizliği korumakla değil.”

---

Ekonomi ve Sınıf Perspektifi: Şiddetle Mücadele Bir Sosyal Yatırımdır

Dünya Bankası verilerine göre, kadına yönelik şiddetin ekonomik maliyeti yıllık gayri safi yurtiçi hasılanın %2’sine denk geliyor. Türkiye’de bu oran yaklaşık 20 milyar dolar seviyesinde. Şiddeti önleyici politikalar sadece etik değil, ekonomik bir gerekliliktir.

Birleşik Krallık’ta yapılan bir araştırma (Home Office, 2021), koruma politikalarına yapılan her 1 sterlinlik yatırımın, sağlık, adalet ve sosyal sistemlerde 8 sterlinlik tasarruf sağladığını ortaya koydu. Yani İstanbul Sözleşmesi, sadece “yaşatmak” değil, sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek anlamına gelir.

---

Gerçek Hayattan Bir Örnek: Bir Kadının Hayatta Kalma Hikâyesi

2020’de Antalya’da yaşayan bir kadın, sistematik şiddet gördüğü eşinden uzaklaşmak için sığınma evine başvurdu. Bu süreçte, İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak geçici koruma kararı çıkarıldı. Kadın şu ifadeyi kullandı:

> “Eğer o imza olmasaydı, ben bugün yaşamıyor olabilirdim.”

Bir hukuk belgesi, bir insanın yaşamını bu kadar somut şekilde değiştirebilir mi? Evet, çünkü bu tür düzenlemeler kurumsal sorumluluğu bireysel cesarete dönüştürür.

---

Sonuç: İstanbul Sözleşmesi Bir Kağıt Değil, Bir Yaşam Alanıdır

İstanbul Sözleşmesi yaşatır; çünkü veriler, deneyimler ve bilim bunu söylüyor. Kadınlar için güven, erkekler için dönüşüm, toplum için adalet anlamına gelir. Sözleşmeden çekilmek, yalnızca hukuki bir karar değil, bir toplumun vicdani sınavıdır.

Forumda birlikte tartışılması gereken bazı sorular:

- Şiddeti önlemek için devletin hangi adımları atması yeterli olurdu?

- Erkeklerin bu süreçte aktif rol alabilmesi için hangi kültürel dönüşümler gerekli?

- Eğitim sisteminde toplumsal cinsiyet eşitliği, sadece “etik ders” olarak mı kalmalı, yoksa temel müfredata mı dahil edilmeli?

Bu soruların yanıtı, sadece kadınların değil, hepimizin geleceğini şekillendirecek.

---

Kaynaklar:

- UN Women, Global Gender Equality Report (2022)

- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2021–2023 Kadın Cinayetleri Raporları

- Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Sığınak Deneyimleri ve Politika Analizi (2023)

- World Bank, The Economic Cost of Domestic Violence (2020)

- Home Office (UK), Violence Against Women and Girls Strategy (2021)

- Göle, N. (2022). Toplumsal Cinsiyet ve Dini Algı Üzerine Sosyolojik Gözlemler.